Sunday, September 30, 2007

BİR ANLATMA YOLU: SİNEMA


Ayla Pakyüz, 1996
"Sinema kuramı"; sinema biliminin temel kaynakları, üretimi, teknolojisi, tecimsel yönü, tüketimi, sosyolojik ve psikolojik etkileri, estetiği, etiği, mantığı ve sanat olarak kendine özgü diğer ayrıntıları ile ilgili gerçekleri bulabilmek için, merak, istek ve şüphe ile geliştirilen düşüncelerin savunulacak bir sonuca vardırıldığı ilkeler bütünüdür. Tanımı gereği uygulanmadıkça gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, doğru olup olmadığı bilinmeyen bu kuramlar, yeni ve kapsamlı bir sanat olan sinemanın ortaya çıkmasında, benimsenmesi ve savunulmasının yanında uygulanması ile de, görüşlerini filmlerine yansıtan yönetmenlerin gündeme gelmesinde etkili olmuştur. Belli akımlar, ekoller ve bunların temsilcileri, bu yeni sanatın gelişmesine bilinçli ya da tesadüfi, açılımlı ya da kontra giderek, dolaylı ya da direkt hizmet etmişlerdir.

Disiplin, mereke, zeka, hayalgücü ve duygunun birarada bulunması düşünülecek olursa; sinemanın, onu yapanlar için gelip geçici bir heves, izleyenler içinse salt bir eğlence olmaması gerektiğini savunanlar, gelişmenin yolunu açanlardır. Bu bağlamda, sinema kitleleri bilinçlendiren bir kültür mekanizması olagelir. Sinema, her birinin ayrı yaşamı olan toplum bireylerinin algılarını uyararak, yaşamın içinden türetilen yansımalı yaşamlar sunma yoluyla “yaşarken yaşayabilmeyi” sağlar, başka bir deyişle “yaşayabilerek yaşamak, etkin yaşamak”. Kültürel gelişim için araç olan sinema, insanı uyaracak, yaşamda etkin olmasını sağlayacak güçtedir; seyir durumunda seyirciyi edilgen bıraksa da.

Bir mesaj verme kaygısı olmadan yaratıldığı söylenen bir filmden, izleyici kendine göre dersler çıkarabilir. Öte yandan mesaj vermek amacıyla yapılan bir filmde, izleyici aslında kendisine en çok gerekli olan değerler üzerine bir nüveyi algılayamamışsa, hata ya da noksanlık üretici-yaratıcı tarafta mı, yoksa tüketici tarafta mı diye sormak gerekir. Amacına ulaşması açısından ele alındığında, düşünceye sevkedici görüşler, sinemanın tüketim safhasında önem kazanır. Sinemanın halk için sunulan bir görsel sanat olduğunu düşünen üreticilerin, böyle bir savın tutarlılığını korumaları elzemdir.

Varoluş, psikoloji, felsefe gibi alanların sinema sanatı ile örtüşen boyutunda yönetmenin düşünsel, bilimsel ve kuramsal yaklaşımı ön plana çıkar ki; teknolojik gelişmelerin yanında sinema sanatının gelişimini sağlayan bir diğer önemli olgu da bu olmuştur. Elindeki malzemeye biçim vermekle bir eser çıkaran sanatçı, bunu yaparken kendine özgü sanatçı bakışını üretimine katar. Sanat izleyicisinin (alıcısının) içeriği kavraması, sanatçının kendi bakışını plastikleştirmesi (biçim haline getirmesi) sonucunda olur. Sinema sanatında da biçim haline getirme sadece plastik, görsel değil; dilsel, sözel olmak üzere ve hepsinin toplamı daha doğrusu bütünü olarak anlatımsaldır. Sinema sanatçısı olan yönetmen, senaryoyu filmleştirme aşamasında çerçeve (kompozisyon, ölçek, açılar, ışık), devinimi tasarlama (hareketin kompozisyonu, mizansen ve kamera hareketleri), çevre tasarlama (dekor, kostüm, makyaj), oyuncu yönetimi, kurgu, müzik ve ses kullanımı gibi film üretimine ilişkin anlatımların içerisine; estetik seçimlerini ve filmin içeriğine ilişkin hayat görüşünü katacaktır.

Sinema kurulur ve izleyici kurulan yaşamın içine girer ki; içine girdiği o yaşam gerçek olarak düşünüldüğünde kendi gerçek değil, kendisi gerçek olduğunda o yaşam gerçek değildir. Bu da sinemanın psişik yönü.

“…film estetiğinin kuramları geleneksel olarak sinemanın gerçekçi bir ortam (medium) olduğu yönünde kurulmuştur ve varlığı sinemanın gerçek yaşama yakınlığında yatar.”
1


Sonuç olarak; felsefesi, etiği, mantığı kavrandığı sürece, sinema, bilim ve sanat bütünlüklü yapısıyla etkin varlığını sürdürecek, yapısal özelliklerini oluşturan tüm öğelerinin bilinçli kullanımıyla gelişmeye devam edecektir. Film yapanların izleyiciyi bilinçlendirme, geliştirme, uyarma, şaşırtma, dürtme tavırları ise sinemanın toplumları ileriye götüren bir kültür olma özelliğini koruyacaktır.

1 Roy ARMES, Patterns of Realism, 17-18.